14 Şubat Sevgililer Günü ve Romantizm
Ali AKDOĞAN yazdı: “14 Şubat Sevgililer Günü ve Romantizm”
14 Şubat sevgililer günü benim için iki anlam ifade etmektedir. Birinci anlamı kapitalist düşüncenin çabalarıyla sürüp giden lüks tüketim ortamı. Milyar liralık takılarla sevginin ifadesinin parayla ölçülmesi veya parasallaştırılması. İkinci anlamı ise gerçek sevginin doruklara ulaştığı romantizmdir. Ben bu yazımda romantizmi işleyeceğim.
Bir çoğumuz gerçek duygularımızı açıklamaktan çekiniriz veya utangaçlık gösteririz. Hele konu sevgiliye güzel sözler söylemek ise. Oysa dünyanın en güzel duygusunu açığa vurmaktan daha doğal ne olabilir ki?
Belki bir çoğunuz aşağıda yazacağım anımda sözünü ettiğim davranışlarda bulunmuş olabilirsiniz. Ancak bu yaşadıklarınızdan ya söz etmek istemiyor, veya böyle konulardan söz etmeyi gereksiz görüyorsunuz. Ancak ben; romantizmin daha anlaşılır olabilmesi adına bu yaşadığımı yazmak istiyorum.
Eşimin doğum gününde bir kartpostal alıp, ona bir nostaljik duygu yaşatmak istedim. Çarşıya indim. Kart postal satılan tezgahları dolaştım. Aradığım kartpostalı büyük posta hanenin (Merkez posta hane) önündeki tezgahta buldum. Aldığım karta doğum günü ile ilgili mesajımı yazdım, zarfın içine koydum. Postaya verirsem geç kalır ve doğum günü eline geçmez diye kendim eve götürdüm. Karım görmeden, oturma odasındaki büfenin camının önüne görünür bir biçimde yerleştirdim. Kadıncağız her şeyden habersiz evin içinde dolanıp temizlik yaparken o odaya da bir kaç kez girdi. Görür mü diye bekledim. Ama nafile. Büfeden bir şeyler almasını söyledim. Camı açtı içinden istediğim şeyleri alıp bana verdi. Ama zarfı yine görmedi. Sonunda dayanamadım ve zarfı kendim işaret edip;
– Bakar mısın aşkım? Camın önünde bir zarf var, dedim.
Dönüp büfeye baktı. Oradan bazı şeyler alırken nasıl bu zarfı göremediğine şaşırmıştı. Camın önündeki zarfı aldı. Heyecandan elleri titriyordu. Zar zor içindeki kartı aldı. Önce ön taraftaki matbu yazıya baktı. Yazıyı okuyunca duygulandı gözleri dolu dolu oldu. Bir kalp içindeki o yazıda ” Sen benim dünyamsın. İyi ki doğdun canım benim.” yazılıydı. Arkasını çevirdi benim mesajımı okudu ve kartın benden geldiğini görünce boynuma sarılıp sevinçten hem ağladı hem teşekkür etti.
Böyle bir duyguyu sevdiğimiz insana yaşatmak çok mu zor. Ben bununla övünürken bir yerde Fuzulinin sevgilisi için söylediklerini okuyunca yaptığımın o kadar da övünülecek bir şey olmadığını gördüm.
Fuzuli cam kenarında sevgilisinin yolunu gözlerken onun geldiğini görür ve mumu söndürüp kapıyı açar. Eve uzaktan yaklaştığında mumun yandığını fark eden sevgili dayanamaz sorar.
-“Az önce mum yanıyordu şimdi niye söndü? ” diye sorar.
Fuzuli çok romantik bir cevap verir.
-“Sen geldin ya güneş doğdu sandım.” der.
Böyle bir sözün sevgiliyi ne kadar yüceltiğini, onurlandırdığını bilmeyen yoktur. Romantizmin daha da anlamlı olması için Can Yücel’den bir şiir paylaşmak istiyorum.
Bu dörtlükte de çok anlamlı bir romantizm var.
Dolu dolu yaşa hayatı.
Dilini keşkeler sarmasın.
Ve öyle birini sev ki;
Gündüz güneşe, gece yıldıza ihtiyacın kalmasın.
Can Yücel
Romantizm ve şiir demişken Nazım ile sevgilisi Vera’dan söz etmemek olmaz. Nazım Mayıs 1959 da sevgilisi Vera’ya
“Lanet olsun, ne muazzam şey seni sevmek!
Sen benim aşkım,
Sen benim kızım,
Sen benim yoldaşım,
Sen benim küçük annemsin!
Canım….birtanem,
Seni sevmeden dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum.
Bu şehir güzelse senin yüzünden.
Bu elma tatlıysa senin yüzünden.
Bu insan akıllıysa senin yüzünden.
Nazım Hikmet
Orhan Veli’nin şu sözlerinden etkilenmemek mümkün müdür? Bakın şair sevgilisine nasıl sesleniyor.
“Bekliyorum,
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.”
Orhan Veli
Başkalarından bu kadar duygu yüklü şiirler yazarken ben de duygulandım. Bu duygularımı bir şiirle bitirmek istiyorum.
SEVGİLİM
Sen benim dünyamsın, birtanem,
Kadınım, çocuklarımın annesi,
Hayallerimle büyüttüğüm aşkım.
Seni bana yazdığı için, Allah’a teşekkür ederim.
İyi ki hayatıma girmişsin, birtanem,
Gündüz güneşim, gecemi aydınlatan, ay ve yıldızım.
Çözümsüzlükler karşısında, kör kuyularda kaybolmak üzereyken,
Karanlık gecelerde yol gösteren, kutup yıldızım.
Öyle çok sevdim ki seni bir tanem,
Sensiz geçen yıllarımı, yaşanmış saymıyorum,
Seninle birlikte yaşadığım, otuz beş yaşındayım.
Ölüm bille bizi ayıramasın sevgilim,
Bulutsuz bir yaz akşamında,
Kaldır başını, gökyüzüne bak.
Şu parlak ve bir tabak misalı,
Gökyüzünde asılı duran yıldızların arasından,
Kendin için bir yldız seç.
Senin kadar parlak ve senin gibi ay yüzlü olsun.
Benim için de bir yıldız seç.
Parlaklığı ve ay yüzlü olması önemli değil.
Yeter ki sana yakın olsun.
Ali Akdoğan